“Küresel” Güçler

Bir küre vardı hepsi birbirinden kirli altı el tarafından mıncıklanan… 

O nasıl bir küre ki gelen elliyor giden elliyor…

Trump, Sisi ve Salman’dan sonra Netanyahu ve Macron’da elledi…

Kâhinler seramonisinden bir kesit, Yüzüklerin Efendisi’nden bir sahne!

Nedir canlandırmaya çalıştıkları?

 

  Sanırım ABD Yahudileri, artık İsrail’deki Yahudileri satın alabilecekleri inançlarından vazgeçmiş durumdalar. Nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilme hamlesini yaptırtabildiklerine göre Amerikan vesayetinden kurtulma aşamasını çoktan aşmışlar. 1992 yılı kışından bu yana israildeki kamuoyunun, İran ile bu ülkeyi askeri ve siyasi anlamda tamamen yıkıma uğratacak olan bir savaş ihtimaline karşı psikolojik olarak hazırlandığını düşünürsek1 26 yıldır oynadıkları oyunlar daha da netleşecek.

  Yahudiler de inanılmaz bir inat var ama aynı ölçüde de korkaklar. Kendi bünyelerindeki yahudilere bile durumlarını açıkça izah edemeyecek kadar acizler, tüm milletleri kandırdıklarını sanacak kadar da ahmaklar. Ama ellerinde nükleer bir güç var ve bu gücü kullandıklarında kendi sonlarını da getireceklerini biliyorlar. Şu günlerde Ürdün ve Fas üzerindeki hareketlenmeler, Mısır, Katar, Arabistan, BAE çalışmaları düşünüldüğünde ortaya İran’ın hedefe oturtulduğu izlenimi doğmakta. İran’daki iç karışıklık denemeleri da zaten bir ön yoklama gibiydi.

  Siyonist aklın kendine biçtiği kutsallık anlayışı içinde bu dünyadaki şeytan’ın gücünü sona erdirmek ve Tanrının yeryüzü saltanatını kurmak için2 günün birinde nükleer bombaları patlamayacağı garanti değil. Zira Gush Emunim gibi terörist bir yapı ana damarları ve bu damar bugün işgal altındaki topraklarda kurduklarını iddia ettikleri devlette egemen durumda. Bir zamanlar bu örgütün iktidarı ve kontrolü ele geçirme ihtimalinde nükleer silah kullanma ihtimalinin mantıksız olmayacağını savunan Israel Shahak “Rabbi Ariel bir atlas yayınlayarak Yahudilere ait ve özgürlüğüne kavuşturulması gereken tüm toprakları göstermiştir. Bu bölgeler, Fırat Nehri’nin tüm batı ve güney bölgelerinden bugünkü Kuveyt’e kadar uzanan alanı içine almaktadır. Harkabi, Rabbi Ariver’den şu cümleleri naklediyor: ‘Bedeli savaş bile olsa biz bu topraklarda yaşamalıyız. Hatta buralarda barış olsa dahi, söz konusu toprakların fethi için özgürlük savaşlarına ön ayak olmalıyız’. O halde, böyle bir hedefi gerçekleştirmek için Gush Emunim’in eğer iktidarı ve kontrolü ele geçirirse nükleer silah kullanacağını ummak hiç de mantıksız olmayacaktır.” derken onları tanıyan biri olarak konuşuyordu.

  Gelin General Saguy ağzından geride bıraktığımız seneleri bir gözümüzün önüne getirelim: “İran kendisi nükleer güç haline geldiğinde, bu konuda Suriye ile işbirliğine girmekten kaçınacağını zannetmiyorum. Böylesi bir beklenti, şu an uzak bir ihtimal olmasına rağmen, bizleri derinden kaygılandırmakta. 10 yıllık süreç içinde İran kesinlikle tüm bölgede belirleyici bir faktör haline gelecek ve bölge barışını tehdit edecektir. Eğer biri doğrudan müdahale etmezse, bunu engellemek neredeyse mümkün değildir.”3 Yahudi oyunları ile Suriye’de planlananların Katil Esed ve ahalisini temize çıkartmayacağını, ona yardım etme niyeti ile masumları katleden İran’ı haklı göstermeyeceğini biliyorum. Ancak ortada tehlikeli bir Suriye varlığı da kalmadığı gibi bugün gelinen noktada bölgede öyle veya böyle bir Türkiye gerçeği de mevcut. “Amerikalı yetkililer israillilere daima, Türkiye’ye Amerikan gözlüğü ile bakmalarını öğütledikleri” zamanlar biraz geride kalmış gibi görünüyor. Bunu bir komple teorisi ile aslında “böyle görünmesini istiyorlar” şeklinde te’vil etmenin bir anlamı yok. Bir zamanlar “Washington’daki İsrail diplomatları, 1989 yılında Ermeni Anma günü ilan edilmesi amacıyla getirilen bir kanunu engellemek için kongre nezdindeki nüfuzlarını kullanırlarken”4 son yıllarda hem Avrupa ülkelerinde, hem ABD’de bırakın anma gününü ‘soykırım günü’ ilan ettirmek için ellerinden geleni yapıyor olmaları kendi minderlerinde bizi sıkıştırma gayretlerini gözler önüne seriyor. Şimdilerde de terör devletlerinde, 24 Haziran seçimlerini beklediklerini açıkça ifade ederek, bu kararı almayı planlıyorlar. Bölge üzerindeki ikiyüzyıllık etkilerini darmadağın etmek kolay olmayacak. Bir zamanlar ABD Dışişleri bakanı Henry Kissinger “Şam’ın varoşlarına ulaşır ulaşmaz ihtiyacınız olan tek şey şehrin merkezine gidecek belediye otobüsü olacaktır” gibi alaylı ifadeler ile yahudilerin Suriye topraklarına çok rahat girebileceklerini ifade ediyordu. Golan Tepeleri üzerinde bugünlerde sessiz sedasız başlayan hareketlilik yahudilerin rahat durmayacağını gösteriyor. Özellikle şu günlerde de Rusya’nın İran’la müttefiklik anlayışının ABD-Türkiye müttefikliği gibi bir eksene çekiliyor olması bunun İran için 1914 Birinci Dünya Savaşındaki gibi bir duruma gelebileceğini de gösteriyor.

  İran hedef tahtasında. Peki İran’ın durumunu nereye koyacağız? Irak Baas’ı ile savaşan İran’ın, Suriye Baas’ına verdiği destek aralarındaki büyük sevgiden mi kaynaklanıyor sadece? Müttefiki Rusya’nın israil ile yaptığı anlaşma sonrasında takınacakları tavrı netleştirememiş olmaları kendi içlerindeki ayrışmaların varlığını da gözler önüne sermiyor mu? Yakın bir zamanda ülke içindeki muhalefetin ve uç noktaların sesleri de çıkmaya başlayacak. “Şiilik ile İran Milliyetçiliğini özdeşleştiren Irak Savaşı sonrası” ümmet bilincine kurşun sıkanların, ilk mermileri Saddam’ı imhalarından sonra sıranın İran’a çabucak gelmemesinin nedenleri de gözardı edilmemeli. Şimdi aynı oyunun farklı bir türevi sergilenmeye çalışılır mı? Kendi devlet varlığını koruma içgüdüsü ile dün Necef’de ve Kerbela’da Saddam’ın yaptığı saldırılara ses çıkartmayan devlet yapısı bugün Suriye’de ahngi refleksi veriyor? Saddam’ın zulümlerinin savunucusu ve koruyucusu olan güçlerin onun ipini çekmeyi bir anda planlamadıkları gerçeğini de düşünürsek yapılan nükleer anlaşmanın da İran’ı yavaşlatmak adına atılan bir adım olduğunu okuyabiliriz. Zira Saddam Hüseyin’in israil ile iki ülkenin çıkarlarının uzlaştırılması konusunda konuşmak amacı ile buluşma önerilerine sıcak bakan yahudilerin5 Saddam’ın vitrine oynayan sözlerinden hemen sonra bu görüşmeyi rafa kaldırmaları da piyonluğunun ne kadar prim yapabileceğini gösteriyormuş. Bu primi de en sonunda kimyasal silah polemiği ile harcatanlar aynı oyunu bir kez daha sahnelediklerinde, bölgede oldukça yalnızlaşan İran’a bunu yaptırmak için bir zamanlar onu savaşa kışkırtma ihtiyacı içinde “Fars Körfezi’ndeki üç küçük adaya hakim olmak için Saddam’ın Kuveyt’te yaptığı hatayı tekrarlatma ümitleri”ni bile muhafaza ederlerken Türkiye denklemin neresinde yer alacak?

  Bir zamanlar “israile silah sağlama konusunda pek cömert olan Amerikan kongresinin gereksiz pahalı şeyler için sonsuza kadar beleş para vereceğini6” ummayanlar ABD’nin artık bu parayı bölgedeki müslüman! ülkelerden direkt temin edebileceğine ihtimal verirler miydi bilmiyorum ama hem İngilizler hem de siyonistler tarafından ajan olarak kullanılan Kral Hüseyin’in dedesi Abdullah gibilerin o topraklarda hiç eksik olmayacağını iyi bildiklerine eminim. 1976 yılında Suriye Ordusu tarafından desteklenen Falanjistlere Tel el-Zaatar kampı kuşattıran ve buradaki Filistinlileri katlettiren teröristlerin aynı coğrafyada Daeş denilen örgütü rahatça peydahlamaları da bu rahatlıklarından kaynaklanmıyor mu?

  Uzun yıllar önce Mısır’daki rejim değişikliği ihtimaline karşı bile senaryo geliştiren ve önlem alan bir yapıdan bahsediyoruz. İster buna ileriyi gören bir yapı diyelim istersek dünyanın derin devleti; bize çok da yabancı değil!

  Sırplara söyletilen “Adriyatik kıyılarından İran sınırına kadar bir tek Müslüman kalmayıncaya kadar kazınacaktır”* sözüne hangi İran sınırları dahildi bilmiyorum ama, uzun zamandır gözlerine kestirdikleri topraklarda bu kadar çok satılık adam bulduktan sonra operasyon için de cesaret bulmalarına az kaldı gibi…

M.Sami ZİNİ 

1Açık Sırlak Israel Shahak sy:97

2İsrailde Yahudi Fundamentalizmi Israel Shahak

3Açık Sırlak Israel Shahak sy:65

4A.g.e sy:139

5A.g.e sy:95-96

6A.g.e sy:51

* “No Adriyana do İrana neçe bite Müselmana”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir