Döne Döne Devrilenler
Döne Döne Devrilenler
M. Sami Zini
Yeni bir intifadanın asla mümkün olmayacağını kabul edenlerin ve Modernleşme adı altında Gazze’ye İnsani Yardım götürenlerin işgalciyle normalleşmesinin arka planını görmek için bile Aksa Tufanı yetmeliydi.
Yetmedi…
Ne intifadalar bitecek ne de Aksa Tufanları.
7 Ekim bir milâd idi; tamam.
Ama kimin için?
Gazze için olmadığı kesin.
Direniş ile ilgili çok şey söylendi ve yazıldı.
Daha fazlasına burada gerek yok.
Peki ya Suriye?
Bu yazı, 4 Aralık Çarşamba günü Azez’e girmeye başlayan TSK konvoyu görüntüleri sonrası yazılmaya başlayan, olayı geniş bir açıyla değerlendirmeye dönük olan yazının tırpanlanmış, başı gözü yarılmış hâli. Bu durum hem hızlı gelişmeler karşısında artık hemen hemen defalarca yazılan ve tekrarlanan argümanları tekrarlamamak hem de son gelen “uçan kuş haberleri”yle az da kişiselleştirilme gerekliliğinin bir sonucu.
Aksa Tufanı’ndan tam bir ay sonra, Türk Ulus-Devleti’ndeki icâzetli STK memurlarının masa başı pazarlık misyonlarını itiraf ettikleri; Hamas’ın herkesi şaşırtan hamlesine, bu hamle sonrasında onunla ittifâk içinde olduklarına düşmanlığı açıkça gösterdikleri olaylar/gelişmeler yaşandı. O günlerde kısaca bu organizasyonları ve ürettikleri “batıca” dili şöyle ifade etmiştim: Sattılar!
O günlerde kişisel sohbetlerimizde, bugün adına rahatlıkla “ihanet” denilebilenleri dile getirdiğimde “yok artık daha neler” tepkisini gösterenler bugün o gün durduğumuz yerin neresi olduğunu çok iyi biliyorlar, şâhitdirler. Meselenin kişisel boyutunda etiketlemelerin ve iftiraların olması görmezden gelinebilecek bir durum olabilir. Ancak zulme sadece zulüm olduğu için karşı çıkabilme, zalime ve zulme buğz etme yeteneğini kaybetmiş olanlara anlatacak fazla bir şeyimiz olmadığını anlamak da; korunaklı alanlarını muhafaza etmek adına nelerden taviz verebileceklerini görmek de can acıtıcıydı. Aynı odaklar seçim sürecinde ise her şey çok normalmiş gibi davranıp Gazze üzerinden plasiyerliklerini göstermeye devam ettiler.
Neyse ki bunu atlattık!
Bugün başka acıları ve sancıları konuşma zamanı!
Bundan 13 yıl önce Suriye’de yaşananlarda “sütten çıkmış ak kaşık” tavrı takınanların bugün “başladığımız işi bitirdik” tavrı kimseye mide bulandırıcı gelmiyor mu?
Evet, buruk bir sevincimiz var; hapishanelerden kurtulanların görüntülerini ve röportajlarını, Suriye’deki her kesimden insanın sevincini; orada 40 yıldan fazla hapsedilmiş olanların yabancısı oldukları bir dünyaya yeniden doğmuş gibi çıkışlarını izleyince seviniyoruz. Tüm bunlar zalim oğlu zalim Esad’a reva görülenleri haklı çıkaracak delillerden de kimin gözünden? Tabi ki Suriyeli halkların gözünden. Ancak bulunduğumuz coğrafyada bir sömürge devamı olan ulus-devlet ideolojisinin normalleştirilmiş refleksini düşündüğümüzde bu bir ikiyüzlülük değil mi?
Sömürgecilerin işbirlikçi STK’larının (özellikle beyaz baretliler) yalan haberleriyle dolduruluşa getirilen ve onların bombalamalarını “içlerini soğutmayan danışıklı dövüş” olsa bile savunan yerli-milli STK şefleri bu iki yüzlülüğü hiç fark etmediler mi?
“Devlete baş kaldıranın başı gövdesinden ayrıla” ifadesi onlara hiç tanıdık gelmiyor mu?
Uzak tarihlerde cereyân edenleri bir kenara bırakalım ama yakın tarihte Türkiye Devleti, kendisine başkaldıranlara, o hengameli ve netameli günlerde haklı/haksız ayrımı yapmadan ve kimi noktalarda adaleti de ayaklar altına alarak, insanlara birbirlerini ihbar etmelerini söyleyenlerin arkasında toplanarak karşılık vermişti. “Tabanın” cezalandırıldığı “tavanın” ise kaçtığı ya da kalanlardan aktörel olarak nüfus sahibi olanların farklı muameleye tâbi tutulduğu o sürecin sonunda “baş kaldıranların kafası” ezildi. Bugün laboratuvarda üretildiği itiraf edilen FETÖ tabirini kullanarak küfürler savuranların bir zamanlar liderlerinin fikirlerini değil menfaatlerini savunma adına bizi “tefrika” ile suçladıklarını, gazetelerine abone olmadığımız için tacizlerini, ‘Kur’an Dersleri’ yapan abilerimizin Hocaefendi kitaplarını tavsiye eder duruma evrildiklerini unutmuş da değiliz.
Bu da çok kişisel mi oldu?
Bu dünkü meselemizdi, geçiştirilim gitsin. Nasıl olsa kol kırıldı ve kelleler alındı. Sırada alınacak kelleler varsa yeni bahanelerin yaratılması çok mu zor ola?!
Yine de söyleyelim bundan önce Suriye Meselesi adı altında girişilen her ne varsa hepsinde hangi refleks etkili olmuşsa bugün aynı refleksi gördüğümüzün farkına varmamız gerekiyor. Esad, daha önce yaptığının kat kat fazlasını, 13 sene önceki süreçte başlayan isyanları bahane ederek devlete başkaldıran halkını, hapishanelere tıkmaya ve işkence etmeye devam etmiştir. Türkiye’nin o süreçte hiç payı olmadığını iddia edenlerin maskesi de düşmüş olmuyor mu şimdi?
Ayrıca Türkiye’de en basit/ufak bir tartışmaya/kavgaya katılmasıyla, haklı olup olmadığına bakılmaksızın deport edilen Suriyeli mültecilerin de akıbeti biliniyordu. Yine aynı şeyi Sisi’nin yaptığını da gayet iyi bilmelerine rağmen Mısır’a deport edilen müslümanları saymaya başlamayalım mı? Baas rejimi despotik/zalim idi tamam, dünkü despotik/zalim Sisi rejimine hangi etiketi uygun görmekteler şimdi?
Bugün “bayrak operasyonları”yla gözümüzün içine sürekli Esad zulmünü servis etmelerinde, dünyaya hapihane videolarıyla seslenmelerinde bir tutarsızlık ve bir tanııklık hâlâ sezilmiyor mu?
Rusya meselesine gelince…
Hasan Nasrallah’ın Kasım Süleymanî ile beraber Putin’i Suriye’de sahaya inme konusunda nasıl ikna ettiklerini anlattığı röpartajını hatırlamak yeterli. İkna edilmiş bir Rusya’nın kurmaya çalıştığı denklemde oldukça uzun bir süre muhafızlık yapmasına rağmen gördüğü başarısızlık karşısında Ukrayna’da eli kuvvetlenmişken bir adım geri çekilmesi farklı bir analiz konusu olabilir. Lâkin iltica etmesine izin verdiği ve bunun için koridor açtığı ‘yaşayan bir Esad’ın Rusya’nın nasıl işine yarayacağnı daha sonraları görecek gibiyiz.
17-18 Kasım’da Katil Soykırımcı İsrail’in İç İstihbarat Şefi Ronan Bar’ın Türkiye’de MİT Müsteşarı ile yaptığı görüşmenin (bırakın tutuklanması gerekliliğine, kafasına sıkılmasını temenni etme naifliği içinde olduğumuz) sadece BAE’de İsrail’li Subay’ı öldüren 3 Özbek Kahramanın yakalanmasını sağlamak için olduğunu düşünmek az kokulu ihanet ummaktan başka bir şey olmayacaktır. Hizbullah’ın ateşkese razı edilme süreci ve hemen arkasından NATO Yetkililerinin ziyareti ve sonrasında Suriye’de başlayan hareketlilik bize bazı ipuçlarını vermişti.
Çok fazla detay var.
Bunlarla ilgili derlenmiş, devasa boyutta verilere erişim mümkün, ana akım medya dışındaki kaynaklar bu noktada size çok farklı şeyler söyleyecektir. Olayın Direniş ekseniyle ilgili Türkiye ayağının konuşulmasına biraz daha zaman olduğunu düşündüğüm için fazla uzatmıyorum. Zirâ biraz daha kişiselleştirmeye devam edeceğim.
Mart seçimlerine kadar delillleri sunulmasına rağmen işgalciyle yapılan işbirliklerinin ifşâsında yemediğimiz hakaret/etiket kalmamış olmasına rağmen, resmi ağızların itirafı sonrası tevil sırasına girenlerin, İsrailli Subayı eleyenlerin deport edilmesini aklamak için “ama o sivil hahammış” söylemine sarılmaları, düşmanını tanımayanların cehaletleri karşısında girilecek detayları ağırlaştıracağı malûm.
Suriye’de İsrail’le savaşılacağı iddialarını 1 Dolar 27 Cent’lik komisyonların alındığı, bizi vuracaklara yakıt gönderecek kadar ahmak olmadığımızı düşünmemiz sayesinde çürütebiliriz. Yoksa bunda da mı bilmediğimiz çok ama çok özel şeyler var?!
Bugün Gazze’nin durumu ortada.
“Eğer reis olmasaydı bugün Gazze olmazdı” söylemini çok yakın zamanda duymuş olmanın rahatsızlığını ifade etmemin bir yolu yok; resmi belgelerle ve söylemlerle işbirlikçiliği ve soykırım destekçiliği tescillenmiş Türkiye’de bu durumu protesto edenlerin nasıl bir muameleye tâbi tutulduklarını görmenin öfkesini de…
Özgür Vicdan sahiplerini savunuyor olmamızın karşılığında “solcuların diliyle konuşuyorsunuz” ithâmına muhatap olmanın komik yanı muhalif etiketinin rengini belirleme yetisini ellerinde bulunduranların kendi renklerini belirleyenleri göremiyor olmaları.
Suriye’de hareketlilik başladığında, (yaklaşık sekiz ay önce tarafıma, kendisine MİT tarafından sorulduğumu haber vermek için gelen) eski tekfirci selefi sonrasında sosyal medya fenomeni boşboğaz eski bir arkadaşım (bu ifadeleri direkt yüzüne söylediğim için rahatlıkla yazıyorum) heyecanla yanıma geldi. Komutan Golani’yi ve hareketini anlatışı ve gözlerindeki ışıltıyı fark etmemem imkânsızdı. Konuşmaları sonrasında ona “iddianızı ispat vaktiniz geldiğinde işbirlikçilerden olup olmadığınızı göreceğiz” diye yanıt vermiştim.
Kısa sürede ortaya çıkan gerçeklik Suriye’nin yeni bir 1980 Irak’ı olacağı yönünde. Amerika etrafında örgütlenmiş barbar hegemonyanın, içinde, soykırımcısından işbirlikçisine, müttefiklerinden örgütlerine kadar pek çok unsurun olacağı, İran-Irak savaşının yenilenmiş ve üretilmiş bir versiyonu için uğraştığı görülüyor. Bu bölgedeki diğer ulus-devletlerin birbirine kenetlenecek konformist ve oportunist unsurlarına yönelik bayrak operasyonları için de bulunmaz fırsatlar yaratacak.
Gazze hâlâ direniyor.
Yerli-milli-sünni-şii tüm işbirlikçilerine rağmen maskeleri düşürmeye devam ediyor.
Yine de döne döne devrilenleri Gazze ifşâ etmiş olsa da mürîdlerin bu dönüş hızına ayak uydurmadaki kabiliyetlerini takdir etmek gerekiyor!
Hamd olsun ki aksi söylense bile sömürgecilik sonrası bir ideolojik yapı olan ve Türkiye’de Kemalizm üzerinden nevşünemâ bulan ulus-devletin islam ile barıştırılma projesi de iflas etmiş bulunuyor. Bundan sonra operasyonelliğe rağmen “ciddiyet” ve “iddia sahibi olmanın” bedeli artık ucuza kapatılamayacaktır.
Tarihte yüzyıl çok kısa bir süredir.
NATO Uçbeyliğine fazlasıyla güvenmenin bedeli bir gün ödenecektir.
Trump’ın gerekirse NATO’dan çıkarız açıklamasının öylesine bir açıklama olmadığını görmek gerekir.
Dün Gazze üzerinden devşirilen, seçim dönemlerinde pazarlanan hamasetin de, Suriye’de zamanında reddedilen ama bugün “başladıkları işi bitirme” moduna girilen galibiyetin de hesabı verilecektir.
Bana getirilen haberin detayına fazlasıyla girmeyeceğim. Ancak boşboğaz olsa da yalancı olmayan o arkadaşın bana geleceğini bilenlerin, etiketleme konusunda bilgiden ve istihbari yeteneklerden de uzak olduklarını anlıyorum. Gönderdikleri haberi aldım. 26 Nisan’da X Platform’da cevap verdim ama yazmış olduklarıma ilave edeceğim tek şey haberi yanlış insana gönderdikleri olabilir.
Bu arada fenomenliğini kullanarak eskisi gibi Canlı Sohbet açmasını istediğiniz, etrafına kitle toplaması için dernek vb. kurumlar açmasında yardımcı olmayı vaadettiğiniz o arkadaştan kendilerine ekmek çıkmayacağını bilmeliler. Zaten kendisi hemen hemen Belediye hopörlerinden anons vermiş kadar haberinizi yaymakta başarı sağlamış durumda.
Rahat olun.
Yaptığınız ve yapacağınız tek şey ‘korku’ üretmek olabilir.
Olsun, bunun hesabını da nasıl olsa bir gün vereceksiniz.
bir ölüm var
bir de hesap günü…