Bildiriye izah gerek!
Bildiriye izah gerek!
Gelişmeleri yakından takip etmektelermiş. Mesela nasıl yakından? Diplomasi merkezli sümük kıvamına gelmiş güçlünün tırsaklığında bir yakınlık mı yoksa çocuklarının gözünün içine bakarak ölümünü izleyecek kadar yakın mı?
Üzüntü duyuyorlarmış. Mesela nasıl bir üzüntü? Bizim duyduğumuz gibi bir üzüntü mü yoksa icrâ makamında olanların duymak zorunda oldukları üzüntü mü? Sahi o koltuklar insanlığı diş çekmek kadar nasıl alır içeriden? Bu üzüntü hâline nasıl evrilir?
Esefle kınıyorsunuz? Esef nedir biliyor musunuz? Üzüntüdür, hayıflanmadır, gamdır, acıdır, tasadır, nedamettir, pişmanlıktır, daralmaktır, elden çıkan bir şey için hasıl olan üzüntüdür? Hadi üzüntüyü sorduk. Hayıflanmanızı da anladık. ‘Nereden çıktı başımıza şimdi bu’ gibi bir hayıflanma olmadığını umabiliriz miyiz? Gam/acı/tasa anlaşılır bir şey de olabilir. Neyle kınıyorsunuz karar verin. Yoksa biz de çok şiddetle ve hatta çok “pis” kınıyoruz. Bir de kına var tabi. Nasıl istersiniz kınanızı, bize sipariş buyurun.
Kardeşlere rahmet diliyorsunuz. Kardeş nedir bilir misiniz? Kandan mıdır, candan mıdır, etten midir, püften mi? Bizim için kardeşliğin karşılığı, sizin dünya görüşünüze sıkıştırılır mı? Rahmet dilemek… Şimdi bakınca buradan en büyük rahmeti biz size dilemeliyiz. İmtihanlarını verip göçenlerin ardından sakız haline dönüştürülmüş laf ebeleri ile ebelenmeniz hidayete davet gerektirir. Büyük Millet ve bir de Meclis… Kimin sesi kimin nefesi? Sizin davetiniz hep başkasına. Dönüp ah bir baksanız aynanıza. Bilmem kaç senedir geldiğiniz yol, arpa hesabıyla doldurulan ambarların muhasebesine dönüştü. İnisiyatif almaya hiç gelmiyorum. Zira siz hiç gelmediğiniz bir yerden, davete soyunuyorsunuz. Bense yıllar önce meydanların dilindeki o lâkayt sözle izaha son veriyorum: Maksadınız hâsıl oldu artık dağılın!
Not: İzâh bildiriden şiddetle mülhemdir.