Hayatımızda Hoşgörü

Ezgi Zini

Halit Paşa İ.H.O. Değerler Eğitimi Dergisi

Hayatımızda Hoşgörü

"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz"

Hoşgörü, bir şeyi, durumu ve davranışı olabildiği kadar hoş karşılamak, görmezlikten gelebilmek ve anlayışla karşılamak gibi anlamlara sahiptir. İnsanın kendi bakışına göre “hoş” karşılayamayacağı bazı durumları da içinde barındırır. Bu durumlar kendi başına hoşgörünün sınırlarının ne olduğuna dair soru işaretleri içerir. Yani bir insanın hoşgörü sınırı nedir?

Aslında yazıldığı ve söylendiği kadar basit bir kavram olmayan hoşgörünün sınırlarını belirleyen kişinin duygu dünyasıdır. Örneğin odamıza girerek etrafı karıştıran çocukların durumuna karşı sanırım bir çoğumuz hoşgörü sınırlarımızın zorlandığını hissederiz ve büyük ihtimalle kollarından tuttuğumuz gibi odamızdan dışarı çıkartırız. Peki ama neden? Çünkü orası bize ait bir alandır ve karıştırdığı eşyalar bizim eşyalarımızdır. Bu nedenler bile kendi başına “Neden hoşgörelim ki” demek için yeterlidir. Ancak hoşgörü biraz empati yapabilmek yani o kişinin yerine kendimizi koyabilmektir. Küçüklüğümüzde o çocukların yaptıklarına benzer bir çok davranışı sergilemiş olmamıza ve belki de her yeri karıştırmış olmamıza rağmen çoğu zaman bunu unuturuz. Bu gibi durumları hatırladığımızda hoşgörmenin ne demek olduğunu daha iyi anlayabiliriz.

“Başkalarını kendinle kıyas etmek adaletin terazisidir” sözü bize hoşgörünün sınırının adil olmamız ile mümkün olduğunu çok güzel bir şekilde anlatır. Etrafımızdaki kardeşlerimizin küçük ve meraklı olduğunu unutmayıp, onların davranışlarını kendimizin “adalet terazisinde” tarttığımızda “Ben olsam bana nasıl davranılmasını, isterdim” sorusunu sorabildiğimizde hoşgörünün olması gereken sınırlarını da görmüş oluruz Onlarla konuşmak ve onları anlamak için onlarla ilişki kurmak bu duygunun yüceliğini bize unutturmayacaktır. Zira her şeyi hoş göremeyiz. Mesela yalan söyleyen birini hoşgörmek o kişinin yalan söylemesini daha fazla cesaretlendirir. Yanımızda sigara içen birini hoşgörmek o kişinin yapmış olduğu davranışın yanlış olduğunu o kişiye düşündürmez. Hoşgörmemek o kişiye bağırıp çağırmamız anlamına gelmeyeceği gibi yanlışlarına da göz yummamız anlamına da gelmez. Uygun bir dille yaptığının yanlış olduğunu anlatmak hoşgörü sınırlarının içinde değerlendirilmelidir.

Her davranışımızda olduğu gibi kendisinde güzel örneklik olan1 Rasûlullah’ın bu konudaki örnekliği de bizim için önemlidir. Allah Resulü ve ashabı bir seferden dönerken bir köyün yakınlarında mola verirler. Namaz vakti gelir. Ashabtan görevli olanlar ezan okumaya başlarlar. Köyün çocukları ezan okuyanları taklit ederek ezanla alay ederler. Bunu duyan sahabiler çocukları Rasûlullah’ın önüne getirirler. Allah’ın Rasûlü önüne oturttuğu çocuklardan az önce yaptıkları şeyi yapmalarını tek tek ister, Çocuklar az önce yaptıkları gibi alay ederek davranışlarını onun önünde tekrarlarlar. Rasûlullah dinlediği çocuklara ne bağırır ne de onlara sert davranır; onlara ne kızar ne de ceza verir. Her birinin gönlünü ve başını okşar. İçlerinden birinin sesinin güzel olması dolayısıyla ona “sesin çok güzelmiş” diyerek saçlarını okşar onu över. Sonra ezanı öğrenmesi için kendi arkadaşlarından yani ashabından birinin yanına gönderir ve sonrasında Kâbe’de görevlendirilmesini ister.

Öğreniyoruz ki hoşgörmek tahammül etmeyi de içerir. Ama aslında kendinden emin olmak ve kendine güvenmek demektir. Bu davranışları sergilemek zor değildir. Biz hoşgürünün ne demek olduğunu da Allah’ın Rasûllerinden öğreniyoruz. Zor olan kendimizi başkalarının yerine koyarak düşünebilmektir. Bunu yapabilenler zor olanı başarırlar.

1Ahzâb Suresi 33/21

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir