Platform Algoritmaları (Giriş)
Platform Algoritmaları (Giriş)
M. Sami Zini
Adına dijital çağ denilerek aslında, anlık akışın bilgi maskeli görüntüsünün kabullenildiği, teknolojik araçların ‘araç-amaç’ metaforunda kısır döngü oluşturduğu ve sosyal medya platformlarının merkeze yerleştirilerek tanrılaştırıldığı bir geçiciliğin tanımı yapılıyor. Kullanıcıların tıklamalar/tıkıştırmalar ile etkileşimde bulunduğu, sözüm ona deneyimlediği, yapıların ne olduğu ya da ne olmadığı bu yazının konusunu oluşturmuyor. Eğer zaten bu mecrâlara ‘haz, keyif, tatmin’ ve ‘hissetmek’ ve ‘dokunmak’ üzerinden bir anlam yükleyenler varsa bu yazıyı okumadan önce başlarını elleri arası arasına alıp sıkıca bastırarak biraz öğürmeleri ve sonra düşünmeye çalışmaları gerekmektedir.
Bu platformlara tüketiciler olarak data yüklemesi yaparız ve sonrasında bu datalarca ‘mal’ olarak kullanılırız. Kullanıcı deneyimi denilen şeyin arkasında hangi datayı gördüğümüzü ve göreceğimizi belirleyen karmaşık ama bir o kadar da basit bir algoritma sistemi yatar. Bu algoritmalar belirleyicilikten öteye uzanarak aynı zamanda belirli konuları ve anahtar kelimeleri ‘bastırma’ veya ‘çoğaltma’ yöntemlerine başvururlar. İşte bu yazı belirli merkeze sahip olan platformların algoritmalarını istenmeyen konuları ve kelimeleri nasıl maniple ettiğine dair bir ön çalışma sunmaya çalışırken aynı zamanda Barbar Hegemonyanın son temsilcileri olan sömürgeciler tarafından nasıl kullanıldığına ve 7 Ekim sonrası yaşanan operasyonel çalışmaların niteliğine az da olsa değinmeyi amaçlıyor.
Algoritmalar Nedir? Nasıl Çalışırlar?
Teknik bilgilere yer vermeden özetlemek gerekirse işin özünde bu sosyal medya algoritmaları, tüketilen tüketicinin hangi içerikle etkileşime gireceğine dair en yüksek tahminleri üreten “makine öğrenimi” maskeli modellemelerdir. Etkileşimin neden önemli olduğunun ise herkesçe malum olan iki sebebi bulunuyor: Kullanıcıyı daha fazla akışta tutma ve reklam geliri sağlamak. Ancak herkesçe bilinmeyen ve komplo teorisi olarak kulaklara fısıldanarak görece itibarsızlaştırılan en önemli kodlaması ise datayı ‘maniple edebilme’sidir.
Etkileşim önceliğinin memnun tüketici/tüketilen sağlaması için beğeni, paylaşım, yorum ve tıklama yöntemleri kullanılır. Ancak buradaki önceliklendirme aynı anda tüm içeriklere eşit şekilde yaklaşılmadığı anlamına da gelir. Platformun hedefleriyle uyuşmayan ya da imajı ve tüketiciyi/tüketileni kaçıracak içerikler baskılanır hatta gizlenebilir. Bunun için en çok gözönünde tuttukları yöntem “topluluk kuralları”nı ihlal eden içeriklerin filtrelenmesidir. Bu sistemi besleyen yan model, tüketilene önemsenme hissi veren zararlı, saldırgan veya yanıltıcı olduğu düşünülen içeriklerin bildirilmesidir. Bu tür içeriklere ait anahtar kelimeler algoritmaların gönderileri düşürmesini tetikler ve tüketici/tüketilen için daha az görünür hâle getirir. Kullanıcılar bildirdikleri içeriklerle ağ genelinde içerik görüntülenmesini azaltabilirler. Kalabalık olmaya dayalı bu durum, platforma erişim sağlayan önemli sayıda kullanıcının sakıncalı bulduğu konuları baskılamasına neden olur. 7 Ekim’den sonra İşgalci Apartheid Uydu Devlet İsrail’in 8200 isimli biriminin dijital ayağının yaptığı tam olarak buydu. Kimi zaman sosyal medya savaşları olarak yansıyan ve karşı atakla da dengenin değiştirilebildiği bu durumda yine de son söz musluğu tutan elde bulunur. Gazze Soykırımında Meta’nın en başında, X Platform’un ise Elon Musk’a ayar/vaad verildikten sonra bu “Kullanıcı Bildirimi” modelini yeniden düzenledikleri biliniyor. Bunu doğru bilgi ve gerçekliğin kontrol edilmesi maskesiyle erişimi azaltarak yapmaktalar ama tabi ki tek taraflı olarak. Bunu da “olaylara yanıt olarak algoritmik ayarlamalar” gibi teknik isimlendirmelerle yaparlar. Böylece yine içeriği seçici bir şekilde güçlendirmek ya da baskılamak mümkün olurken, hangi konuların tartışılacağı, nasıl algılanacağı da belirlenebilir. Ancak belki de algoritmaların son zamanlardaki asıl başarısı yankı odaları oluşturmalarında yatar. Bir tüketici/tüketilen için ilgi alanlarıyla uyumlu içeriğin yaratıldığı yankı odaları, benzer ‘ilgilenenler’in pazarlandığı ortamlar oluşturur. Önyargıların güçlendirildiği ve kutuplaştırıcı sahaların oluşturulduğu bu alanlar “filtre baloncukları” sayesinde bireysel takılan ama toplumsala dair büyük sözler mırıldanan “sanal cemaat”lere dönüşür. Bu cemaatlerde ve sohbet odalarında datanın kontrollü akışı rahatlıkla sağlanabilirken baskılanacak içeriklere dair de ‘öğrenim’ şemaları genişletilebilir. İçerik baskılamanın ve şematronların kılcallaştırılmasının en incelikli yöntemi ise “gölge yasaklama”dır. Bu tamamen, ‘istenmeyen’lerin tüketici/tüketen bilgisi olmadan daha az görünür hâle getirilmesidir. Bunların durumu artık sadece kendisinin ve takipçilerinin görebildiği, ancak aramalarda, “hastag”lerde ve arama motorlarında görünmeyen ve gösterilmeyen içeriklerdir. Günümüzde, platformaların kurallarını ihlal etmemesine rağmen, “marjinal” ve “istenmeyen” içerikli olarak işaretledikleri, kimi zaman ülkelerin yasal düzenlemelerine de konu edilen algoritmanın temelini ise bu model oluşturmaktadır.
Algoritmalar, gönderilerin sıklığı ve zamanlaması ve etkileşimler dahil olmak üzere kullanıcı etkinlik modellerinin izini sürerler. Doğal Dil İşleme (NLP) modelleriyle, sorunlu olarak işaretlenen anahtar kelimeleri, ifadeleri veya konuları arayarak gönderilerin içeriğini analiz ederler. Bu da profili kalıplaştırma olarak isimlendirilebilecek bir ‘fiş’lemeye, her zamanki kalıplardan ya da daha geniş kitlelerin kalıplarından sapan davranışlarda bulunanların işaretlenmesine dönüştürülür. Böylece en basit yöntemler içerikler tüketilen/tüketici profilinde kalsa bile daha geniş bir kitlelere gösterilmeyecek şekle getirilir.
Aslında algoritmaların çalışma mantığı bireysel/toplumsal yapıdan doğrudan etkilenir. Ancak tam bu noktada belki de büyük bir yanılgı olarak sosyal medya mecrâları, sosyal hayattaki eylemselliğin nedeni ve aracı gibi düşünülür. Buna gösterilen en önemli delillerden birinin sömürgecilerin hegemonik dengenin aleyhlerine dönüşüne önlem olarak sarıldıkları “Arap Baharı” hareketlerindeki toplulukların bir araya getirilmesi olması manidârdır. Bu olaylarda kitlelerin nasıl yönlendirildiği ya da baskılandığı hâlâ tam olarak netleştirilmemiştir. Ancak Mısır’daki Rabia Meydanı gösterilerinde olduğu gibi platformların bir araya gelme ve planlama için kullanılan araçlardan sadece biri olarak kullanıldığı, kişilerin ve toplulukların canlı etkileşimleri ve iletişimleri ile organize oldukları bilinmektedir.
Algoritmaların çalışma yöntemlerini tespit etmek ve bunlara karşı önlem geliştirmek mümkündür. Ama bunun için en temel gereksinim yine insan topluluklarıdır. 7 Ekim sonrası Özgür Vicdanlar olarak isimlendirilen gönüllü insanların yaptıklarından biri de tam buydu. Bu yöntemin etkinliği böylece bir kez daha kanıtlanmış oldu. Ancak sömürge ülkelerden biri olan Türkiye’de bu paylaşımın tepkisellik boyutundan öteye bir anlam ifade etmemesi ve sonrasında tatmin olma/iç soğutma aracına dönüştürülmesi sayesinde bilinçsiz ve kolektif olmaktan uzak, dostlar alışverişte görsün moduna dönüştü. Oysa Direniş’in sanal bir ayağı hep vardı ama sanallaşmış bir direniş söz konusu değildi. Doğrudan söylemek gerekirse sosyal medyadan paylaşım yapmakla bir şey yaptığını zannedenlerin ‘acizlik ve çaresizlik’ duygularını bastırdığı müddetçe bu gayretleri, akışkan vıcıklık içinde algoritmalara ve onları düzenleyenlere balgamsı tatlardan başka bir şey sunmadı. Bu algoritmaların aşılması, maniple edilmesi ve kendilerini zorlayarak daha karmaşık hâle getirilmeleri ve kaosa sürüklenmeleri mümkündü, hâlâ mümkün. Dert sahipleri için, data tanrılarının kontrolündeki isimleri malum mecrâların sömürgecinin ikincil ayaklarından biri olduğu unutulmadan operasyonel ve teknik çalışmalar yapılmaya devam edilmelidir. Zira bu platformları çalıştıran algoritmalar tarafsız değildirler; tüketici/tüketilen katılımı arka plana itilerek kendi politikaları ve bu politikaların dayandığı temel düşünce sisteminin karmaşık bir etkileşimine yaslanarak belirli içeriklere öncelik verirken diğerlerini baskılamak ve maniple etmek üzere tasarlanmışlardır. Operasyonel projeleri ve bazı teknik detayları (bazı şemalar ve kodlarla beraber) başka bir yazıda ele alacak olsam da en azından bu yazının bir başlangıç olarak algoritmaların basit de olsa çalışma mantığını anlamaya, sosyal medyada karşılaştığımız/attığımız içeriklere “eleştirel” bir gözle bakmaya dönük bir adım olacağını umut edebilirim.
Geri bildirim: Sosyal Medya Platformlarının Gölge Yasağı: Atlatmak mı Anlamak mı? - isMiMuslim.com